2 Kasım 2022 Çarşamba

 



Affedersiniz, Jokerinizi alabilir miyim?

Kitaplar çok eski ve hiç eksilmeyen tutkum ve bu  çok uzun soluklu özel merakımın içinde kitap araştırmanın ve keşfetmenin  önemli yeri vardır. Son keşfim olan İskambil Kağıtların Esrarı romanı hakkında yazıyorum bugün.

11 Eylül 2017 tarihinde , henüz oku(ya )madığım bir kitabın peşine düşmüştüm yine… Kullanılmış kitaplar ilgi alanımda oldukları için, öncellikle, ikinci  ellerini bulursam onları almayı tercih ederim, Fersude Sahafından( İzmir)  kitabı sipariş  etmek üzereyken, tek kitap  satın almak istemediğim  için,  sanal sahafta  gezinti yapmaya devam etmiştim, İskambil Kâğıtlarının Esrarı ismi gözüme takılana kadar, daha önce bu  kitabı duymamıştım, isim hoşuma gidince, içimde bir ses  “işte bu” demişti, hiç tereddüt etmeden ossaat kitabı satın almıştım, çünkü kendime böyle sürprizler yapmaya bayılırım.

Kitabı satın aldıktan sonra yazarı kim olduğunu merak edip bakmıştım, çünkü  Jostein Gaarder ismi de tanıdık gelmemişti. Küçük araştırma sonucunda, şimdi her şey çok kolaylaştı, yazarı anımsayamadığımı, fakat yazmış olduğu   Sofie'nin Dünyası  romanını  çok duyduğumu ve hatta  anlayamayacağımdan korktuğum için okuyamayacağımdan hayıflandığım  bir  felsefi roman olduğunu   çok iyi biliyordum ve bundan dolayı kendime hazırlamış olduğum sürprizden  memnun kalacağımdan şüphelendiğimi itiraf ediyorum. Suçlayacak birisi mi var? Çok eğleniyorum yazarken:) Hatta, keşke Yazarın kim olduğunu daha önce baksaydım diye kendi kendime kızmıştım, öğrenmiş olsaydım, kitabı edinemezdim sanırım…

 

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, sözünü severim,  romanı okumaktan müthiş keyif aldığımı söylemeliyim, hiç şüphelendiğim gibi çıkmadı ve    9 Ekim 2017 tarihinde devrettim. Jostein Gaarder, benim saygımı fazlasıyla kazanmış oldu…




Yazarın hayatı hakkında   edindiğim kısa bilgileri paylaşıyorum. Jostein Gaarder (d. 8 Ağustos 1952; Oslo), Norveçli yazar.
Annesi, Inger Margrethe Gaarder öğretmendi ve çocuk kitapları yazarıydı. Babası, Knut Gaarder Oslo'da kolej müdürlüğü yapıyordu. Jostein Gaarder 1971'te Oslo Кatedral Okulu'nu bitirdi. 1974'te evlendi. 1976 ve 1983 yıllarında iki oğlu oldu. 1976'da Oslo Üniversitesi'nde İskandinav dilleri (Norveççe), düşünce tarihi ve dinler tarihinden lisans eğitimini tamamladı.1981'de Ailece Bergen'e yerleşti ve Fana Koleji'nde on yıl boyunca felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1991'de tekrar doğdu şehir Oslo’ya döndü ve tüm zamanını kitap yazmaya ayırdı.

Jostein Gaarder’ın bu kadar genç olduğuna şaşırmıştım doğrusu, ben Sofie’nin Dünyası Yazarının  hep  19.Yüzyıla ait olduğunu düşünmüştüm nedense…

Bu kadar uzun girizgahtan sonra , biraz romandan söz edeyim, İskambil Kağıtların Esrarı,  1990 yılında yayımlanmış ve çok emin olmamakla beraber Jostein Gaarder’ın ilk romanıdır.

İskambil kağıtların, mor gazozun , büyülü adanın öyküsü bir aile geçmişiyle birleştirilerek  harika bir roman çıkmış ortaya ve  son sayfasını devrettikten sonra, kendime sorduğum ilk soru; Neden bu romanı daha önce okumadım?

 Roman, 12 yaşındaki Hans Thomas ve babası, Norveç'ten, felsefenin doğuş yeri olan Yunanistan'a, bir çok yıl önce onları terk eden Hans Thomas'ın annesini aramak için araba gezisine çıkmalarıyla başlıyor. Yolda, Hans Thomas, gizemli minyatür bir kitap bulur ; 1842'de batmış bir geminin ve  iskambil  destesinin hayata geçirildiği garip bir adada anlatılan muhteşem anılar. Böylece bir hikaye içinde, bir hikaye  okudum  ve anlatımı çok başarılı buldum.

 Kitabın ilginç yapısı var,  her bölüm farklı bir iskambil kağıdı ile temsil ediliyor ve bölüm için  bir sözle ip ucu veriliyor.

Masal, hayal, gerçek, hayatın anlamı,  genel felsefi kavramlar  bir çocuğun adından heyecanla  anlatılıyor, çünkü anca bir çocuk varsa  bence heyecanın dozu arttırılabiliyor. Tuhaf bir cümle oldu, bu incelemelerimi sadece ben anlıyorum gibime geliyor, sonuçta ben öncellikle zaten kendim için yazıyorum…Neden paylaşıyorum mu ? Belki benim gibi birileri vardır ve bilgi edinmek isterler diye… Gülüyorum… Ben öğrendim her şeyi, insanlarla paylaşmayı severim.

Bizim kuşak, 70. Yıllar kuşağı,  iskambil kağıtlarıyla daha çok oynuyordu sanki, ya da bana mı öyle geliyor!? Gençliğimde  iskambil kağıtları hayatımın önemli  bir parçasıydı. Üniversite yıllarımda  misal çok kağıt  oyunu oynardık, o zamanlar internet yok,  kapalı demirperde bir ülke olan Bulgaristan’da eğlenceler kısıtlıydı ve yardıma kağıt oyunları geliyordu. İyi bir briç oyuncusuydum ve bazan yalnız kaldığımda kendime  kağıt falı bakardım…O yüzden kitabın ismini görünce içimde çok çok eski anılar canlandı, çünkü neredeyse Türkiye’ye ayak bastığımdan( 1989 yılı) bu yana, iskambil kağıdı hemen hemen hiç oynamadım. İskambil kağıtları, ben onlara kart diyorum, benim için nostaljik bir anıdan ibarettir.

Her konuda öğrenme meraklısı olduğum için, iskambil kağıtlarını kim buldu, nereden geliyor tarihleri  hakkında  netten biraz bilgi edindim ve çok  kısa paylaşıyorum; Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Çin’de ortaya çıktığı ve  ve 13. yüzyılda Marco Polo tarafından Avrupa’ya getirildiği tahmin ediliyor 14.yüzyıl Fransa'sında bugünkü şekillerle beraber oynandığı kesin ispatlanmış vaziyette.

Tekrar kitaba dönecek olursam, öylesine  basit fakat çarpıcı fikirlerle karşılaştım ki daha önce neden onları fark edemediğimi çözemedim.

"Astronotlar, üzerinde yaşam olan başka bir gezegen keşfetse, herkes müthiş şaşırır, yer yerinden oynar. Ama kendi gezegenlerinin varlığı hiç de şaşırtmıyor onları." diyor Hans Thomas’a babası ve devam ediyor,

" Hayatımız aslında hayret verici bir masaldan farkı yok, diye düşünüyordum. Buna rağmen çoğu insan dünyayı gayet "normal" buluyor. Ve bunu dengelemek için, normal olmayan bir şeyler arıyor hep, Marslılar gibi. Çünkü  dünya onlara hiç de bir bulmaca  gibi görünmüyor. Oysa benim durumum çok farklıydı. Ben  dünyayı garip bir rüya  sayıyordum ve bu rüyanın ne anlama geldiğini bulmak için akla  uygun bir açıklama aramaktaydım." 

Hayatın anlamını ve en esrarengiz yanı bu dünyanın  nasıl var olduğunu, yaşadığımız kürenin ne kadar anlaşıl(a)maz  olduğunu anlamaya çalışan bir baba, kesinlikle farklı birisi, tıpkı bir destedeki farklı olan Jokerler gibi; “ne sinektir, ne karo, ne kupa ne de maça. Her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir.” O yüzden bu sıra dışı babanın, büyükçe bir  çekmece dolusu, Joker koleksiyonu var  ve iskambil kağıtları oynayan bir grup gördüğünde,  tanımasa da, Joker toplama tutkusuna yenik düşerek  bu soruyla  onlara yaklaşıyor; “Affedersiniz, Jokerinizi alabilir miyim?

 Hikaye ilerledikçe varlık temaları, Tanrı'nın dünyadaki rolü, kader ve yaşamanın sevinci ya da dünyanın güzelliği her iki hikayede de çınlıyor ve ben  felsefi bir kitabın bu kadar kolay okunabileceğime şaşırıyordum…

Siz hiç bir destede kartların rakamlarını topladınız mı ? Ben hiç toplamamıştım doğrusu. Resimli kartları, resimsiz kartlara ilave ederek 11,12 ve 13 diye sayarsak 52 kartın toplamı tam tamına 364 yapıyor + 1 Joker etti size  365. Bir yılın günleri…

Peki iskambil renkleri kaç? Dört- Maça, Kupa, Karo Sinek

Bir yılın  mevsimleri kadar

 Peki destedeki 52 kart, Bir yılın  haftası kadardır  52 .

Bu basit gerçeği, romanı okumadan önce hiç fark etmemiştim.

 

İskambil renkleri konusunda az çok bilgim vardı yine de bilmeyenler için Jostein Gaarder’ın tanımına yer veriyorum;

“Karolar; Gümüş renkli saçları ve mavi gözleri

Sinekler ; Kahverengi saçları, esmer tenli ve  ve kahverengi gözleri

Kupalar; Sarı saçları ve yeşil gözleri

Maçalar ; Siyah saçlar ve kapkara gözler.”

İstediğim tüm cevapları alamamış olsam bile, eğlenceli ve gizemli  bir kitap okur macerasıydı. Seyahat etmeyi herkes  okumaktan keyif alır bence, çünkü kitapla birlikte pek çok yere gidiyorsunuz…Ben mesela    Arendal diye şirin bir kasaba keşfettim. Norveç, görmek istediğim ülkeler listesinin ilk sıralarındadır  ve kısmet olursa ve Norveç’e yolum düşerse, Arendal’ı   da görmek isterim…1990 yılında, kitabın yazıldığı yıl, Dünyanın en uzun Karayolu Tüneli St.- Gotthard olduğunu da öğrendim, yaklaşık 17 km , bugün için artık , Dünyanın üçüncü büyük Tüneli …İlkini de öğrendim 24,5 km uzunluğunda  ve  çok ilginç  coğrafyada… Gaarder bunu tahmin etmiş miydi acaba ? Merak edenler   kolayca öğrenebilirler… 

Türkiye'nin yapımı tamamlanan en uzun tüneli Ovit Dağı'nda bulunan, Ovit Tüneli'dir. Bu tünel, Rize ve Erzurum arasındaki karayol üzerinde yer alır. İkizdere- İspir mevkiinde bulunan Ovit Tüneli, toplam 14.346 metre uzunluğa sahiptir.

 Kitap hayalimde pek çok yerlere götürdü beni , gerçekte  ise benimle birlikteydi ilk kez gittiğim Pokut yaylasına ( 16 Eylül 2017 ). Karadeniz bölgemizin  pek çok yerini gezdim ve son yıllarda,  gelen yabancılarla doğal  güzelliğin acımasızca katledildiği gördükçe,  kendimi de bir parça  suçlu hissediyorum. Pokut yaylası,şimdilik, bakirliğini koruyabilmiş ender yerlerden biri, çok ama çok güzel… 

Uzattım, fakat son bir konuya değinmek istiyorum. Kitabın Karo Ası bölümüne…

Bundan birkaç yıl önce oğluma sorduğum bir soru; Oedipus kim? ve olumsuz cevabı sonrasında, bu soruyu pek çok kişiye sordum ve hayretler içerisinde, pek çok olumsuz cevap ile karşılaştım. Beni en çok etkileyen trajedilerden birisidir Oedipus ve romanın  Karo Ası bölümünde, baba oğluna bu trajediyi anlatıyor.

" Her zaman yeni fikirler çıkıyor ortaya. Hiçbir konu tekrarlanmıyor, hiçbir beste  iki kez yapılmıyor..." diyor Gaarder ve ben bu sözlerle  uzun incelememi noktalıyorum.

  

13 Aralık 2017

Bursa