17 Temmuz 2025 Perşembe

KURBANIN SON GÜNLERİ

Raul Mendizabal kiralık katildir. Ama öyle bildiğimiz kiralık katillerden değildir, bunu meslek edinmiş ve işini o kadar özenle yapmaktadır ki bu “meslekte” en iyisi olmayı başarmış. Hikaye bir emir ile başlar: bir cinayet işlemesi gerekir. Kurbanın adı Rodolfo Külpe, otuz ile otuz beş yaş arasında, Belgrano mahallesinde yaşıyor ve ortadan kaldırılmalı. Bu kadar. En azından Mendizabal'ın bildiği her şey. Aynı gece, gölgelerde gizlenmiş, birkaç saatliğine Külpe'yi bekler, en sonunda gelene kadar görür, ama onu öldürmez. Kurbanı hakkında daha fazla bilgi edinme ihtiyacı var. Kim o? Onu neden öldürmek zorunda?


Kitabı tek cümleyle tarif etmem gerekirse; Psikolojik sesi olan bir polisiye roman, içeriğinde basit bir hikaye ve karmaşık arka plan.


Yeni bir kitaba başlamak beni çok heyecanlandırıyor, bir yere yapılacak yolculuk gibi…Tanımadığım ve ilk kez okuyacağım bir yazarsa şayet, heyecanım biraz daha artıyor, tıpkı hiç görmediğim , yeni yerlere ilk kez giderken gibi…>

Bazan düşünürüm, hangi tür kitapları okumaktan hoşlanırım diye, fakat bu sorunun cevabını bulamıyorum…Her tür kitap okumayı seviyorum ve yazılmış her kitaba şans vermek istiyorum. Yapılmış bir istatistiğe göre insanın ömrü boyunca okuyabileceği kitap sayısı beş bin adet , hâl böyleyken, sayı çok sınırlıyken , seçici olmak gerekiyor… Neye göre seçici olmak gerekiyor? Bunu da bilmiyorum ve kitap okur macerama kendi kendime, öylesine devam ediyor.

Çok uzun zaman oldu yine yazmayalı, okumuş olduklarım birikiyor , fakat yazmaya fırsat bulamıyorum, oysa okuduğum kitaplar hakkında, düşüncelerimi, hissettiklerimi yazmayı ihmal etmek istemiyorum…Bu sayfamı seviyorum , çünkü; hem kitap günlüğümü oluşturuyorum, hem mütevazi olarak kısa otobiyografik notlarımı burada yazabiliyorum, hem yıllar sonra kendi yazdıklarımı okumaktan müthiş haz alıyorum, hem eski roman kahramanlarla, beni etkilemeye başarmışlarsa, tekrar buluşma fırsatı yakalıyorum…

Kimsenin uzun uzadıya okuma sabrı kalmadığı için, kısa yazmak istiyorum, ama bir türlü beceremiyorum, yazdıkça yazasım geliyor, bu cümleyle kocaman gülümsüyorum… Biraz önce sıraladım bu sayfamı neden sevdiğimi, burada kendi kendime tartışma fırsatı da buluyorum, mesela; okumak mı, yazmak mı daha keyifli diye…Okumak sanki daha güzel ve daha keyifli, daha çok içe dönük bir eylem, yazmak ise kapıları açmak gibi geliyor, ben burada okuduklarım hakkında yazdıklarımı, ilgisini çekecek okurlarla paylaşıyorum.

Konuyu saptırmadan, yeni tanışmış olduğum José Pablo Feinmann hakkında ulaşabildiğim kısa biyografik bilgilere yer vermek istiyorum; José Pablo Feinmann Arjantinli filozof, yazar, 29 Mart 1943'te Buenos Aires, Arjantin'de doğdu, burada yaşadı, üniversitede felsefe eğitimi gördü ve ders verdi. Sayısız denemelerin ve romanların yanı sıra, başarılı şekilde ekrana getirilen oyun ve senaryoların da yazarıdır. 8 Ağustos 1988'den beri María Julia Bertotto ile evli ve üç çocuğu vardır.


Böylelikle, kitap okur macerama bir Arjantinli Yazar eklendi ve kitap sayfaları içinde Buenos Aires’de gezinme fırsatı yakaladım,” Avellaneda’yı geçerken, mermi iriliğinde doluyla karışık, kulakları sağır edici bir gürültüyle inen sel gibi yağmur…” Tabii şehri görmediğim için mekanlar biraz sönük kaldı hayalimde, fakat, Latin Amerika ülkeleri ilgi alanımda ve dolayısıyla hayal gücümle olduğu kadar canlandırabildim.

Romana dönecek olursam, Mendizabal’ın yalnızlığı, yaşlanmanın ilk farkındalığı, her zaman yemeğini tek başına yediği bar ve restoranların yalnız atmosferi beni etkiledi. Sıra dışı, Strauss valslarının hayranı, usta bir fotoğrafçı ve aynı zaman usulsüz işler çeviren, hiçbir örgüte bağlı olmayan tek başına bir katille birlikte hızlı sona eren ve sürprizli kitap okur macerasıydı.

Polisiye olunca, ipucu vermemek adına pek fazla yazamıyorum, ama kitap sevdiğim tarzda yazılmıştı. Benim illa katili bulacakmışım gibi gayem olmadı hiçbir zaman, yöntemler, sebepler, nedenler, hikayenin örgüsü, iç hesaplaşmalar vb. konular daha çok ilgimi çekiyor.

İlginç bir tesadüfe denk geldi bu kitabı okumam; tüm Dünyanın ilgisini çeken, öldürülen veya kaçırılan Cemal Kaşıkçı olayı. Gazeteci 2 Ekim Salı 2018, nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenebilmek için, Suudi Arabistan'daki eşinden boşandığına dair gereken evrakları almak üzere Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na girdi ve bir daha haber alınamadı. Ben şahsen bu olaydan hiçbir şey anlayamadım. Nedenlerini tartışmıyorum, doğru veya yanlış, fakat bir adamdan kurtulması gerekiyorsa bunu bu kadar aleni bir şekilde yapılmasına ne demeli! Raul Mendizabal gibi bir kiralık katil bu işi yapamaz mıydı ? Offf… Sahne ne yazık ki İstanbul…

Haberlere genelde, sadece kulak misafiri oluyorum, Cemal Kaşıkçı Kayseri kökenli ve çok çok zengin, milyar dolarlık servete sahip bir ailenin mensubu olduğunu duydum. Bu arada Dodi Al Fayed de Kaşıkçı ailesinden olduğunu anladım, yanılmıyorsam…Para sen nelere kadirsin! Prenses Diana, 31 Ağustos 1997 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu , Dodi Al Fayed ile birlikte hayatını kaybetmişti, ve yıllarca çözülemeyen soru; Lady Diana'nın ölümü bir kaza mı, yoksa cinayet mi?

Katiller sadece romanlarda yok. Yaşıyoruz…

Yine de tüm katiller sadece romanlarda olsunlar temennisiyle bu uzun yazımı noktalıyorum.

05.10.2018 Bursa