1 Şubat 2013 Cuma

UZLAŞMA - ELİA KAZAN

20 Ocak 2013 Pazar


UZLAŞMA - ELİA KAZAN



UZLAŞMA romanını, Ekim 2012 okumaya başladım ve 13 Ocak 2013 tarihinde devrettim. Romanın künyesini okumasitesi.com görmüştüm, merak etmiş ve edinmiştim.

Okumam oldukça uzun sürdü, oysa roman için tek sözcük söylemem gerekiyorsa, hafif, derdim. Hafif derken, gayet anlaşılır, sade, abartısız kastım. Roman bence eğlenceli ve çok iyi yazılmış. Tercümesine gelince, eh, çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim.

Romanı okumaya başlamadan önce, pek çok kez yaptığım gibi, Yazar hakkında biraz bilgi edindim. Elia Kazan ismini, başarılı film yönetmeni olarak duymuştum, fakat hayatı hakkında bilgi sahibi değildim. Nette ilginç bilgilere rastladım ve onlardan küçük kısmını burada paylaşıyorum;


Elia Kazan (7 Eylül 1909, İstanbul - 28 Eylül 2003, New York), Rum asıllı ABD'li yönetmen ve yazar. Özellikle Tennessee Williams ve Arthur Miller'ın oyunlarını sahneleyerek tiyatroda büyük başarı kazanmış, etkileyici filmleriyle sinema sanatının ustaları arasına girmiştir.
Dört yaşındayken ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti. New York kenti'nde ve New York eyaletindeki New Rochelle'de büyüdü. Massachusetts'te Williams College'a gitti ve yükseköğrenimini burada tamamladı. Yale Üniversitesi'nde tiyatro öğrenimi gördü. 1932'de oyuncu olarak katıldığı New York kenti'ndeki ünlü Group Theatre'da 1939'a değin etkinlik gösterdi.
Kazan ilk oyununu 1934'te New York kentinde sahneledi. 1940'larda yönettiği oyunlarla ülke çapında üne kavuştu ve Broadway'in en iyi yönetmenleri arasına girdi. 1952'de Amerika'ya Karşı Etkinlikler Komitesi'nce (HUAC) sorgulanan Kazan, buradaki ifadesinden ötürü ağır eleştirilere uğradı. 1960'ların ortalarında tiyatrodan uzaklaşmaya başladı; sinemayı da ikinci plana burakarak yazarlığa ağırlık verdi. 1999 yılında 71. Akademi Ödüllerinde Yaşamboyu Onur Ödülü'nü, HUAC sorgusu nedeniyle protestolar arasında aldı.
1970'lerden itibaren Türkiye'yi sık sık ziyaret eden Kazan, 1988'de 7. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde seçici kurul başkanlığı yaptı. Zülfü Livaneli'nin Sis filminde küçük bir rol aldı (1989)
Bazan kendime sorduğum, fakat cevaplayamadığım sorular vardır. Mesela; insanlık bakımından eleştirilen davranışlar, parlak bir yönetmenin/ yazarın yapıtlarına nasıl yansır? Yazarlar ( politikacılar, sanatçılar ve isim yapmış kişiler ) özel hayatlarında istediği gibi davranmakta özgürler mi ? Eserleri, onları yaratanların, gerçek yaşantılardan ayrı mı değerlendirmeli ?
Elia Kazan hakkında okuduklarım ilginçti. Özellikle 1952 yılında, soruşturulması sırasındaki ifadesinde, komünist partisine üye ve ya partiyi destekleyen 11 meslektaşının ismini ele verdiği bilgisi geçiyor.Bu soruşturmada, Kazan sessiz kalırsa, ABD'den sınır dışı edilmekle tehdit edilmiş. Önünde iki yol; birisinde, susarak başarılı kariyerini sonlandırmak ve ülkeyi onurlu bir adam olarak terk etmek, ikinci yol ise istenen isimleri ele vermek ve kariyerine ABD'de devam etmek. Tabii, yabancı basından okuduklarım ve anladıklarım bu yöndeydi. İtiraf etmeliyim ki Elia Kazan, Yazar olarak ilgimi çekti ve her şeye rağmen başarılı buldum. Doğru muyum bilmiyorum, en azından hiç kimseyi yargılamaya hakkım olmadığını düşünüyorum.
Kitapta okuduğumda (sanıyorum roman pek çok biyografik bilgiler içeriyor) Elia Kazan göçmen geçmişi kimliğinden sıyrılamamış . 1952 yılındaki ifadesinde, bu zayıflık anında, belirleyici rol, azınlık olmanın verdiği ezici ruh halinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Benim fikrim tabii ki... Azınlık olmanın, insanın kendisini ispat etmenin ne olduğunu, yaşamayan bilemez...
UZLAŞMA romanının orijinal ismi THE ARRANGİMENT. Elia Kazan romanına, Düzenleme, ismini vermiş... Roman isimleri, tercüme edilirken, neden çarpıtılıyor anlamış değilim.Düzenlemek, ayarlamak, en iyi uyumu yakalamak başka bir şey, uzlaşmak, başka bir şey...Bence, roman bir uzlaşmayı değil (çünkü özünde uzlaşma gerktiğinde ödün vermeyi, kabullenmeyi de içeriyor) tam bir başkaldırıyı anlatıyor. Uzlaşma, aslında pek çok insanın kabullendiği hayat için söylenebilecek bir durumdur, ama Eddie için bu durum geçerli değildir.
Eddie kim mi ? Romanın kahramanı ve Amerika’ya , Türkiye'den göç eden Yunan asıllı bir ailenin, büyük oğlu. Baba, Kayseri doğumlu ve halı ticareti ile uğraşıyor, hayat felsefesi , " Paran yoksa, beynin de yok". Roman, baba ve oğlu arasındaki ilişkiye yer veriyor. Yaşanmışlıklar, pişmanlıklar, oğuldan babaya yazılan mektuplar…Erkekler, babalarına kendilerini ispat etme çabasında olurlar mı ? sorusunu sordum kendime.
Eddie, tipik bir Anadolu ailesinde büyümüş, otoriter baba ve susmayı öğrenmiş bir anne. Kitapta bu aileyi okurken , hiç yabancı olmayan kareler geldi gözlerimin önünde. Baba, Amerika’da aradığı mutluluğu bulamıyor, doğduğu ve yetiştiği yerleri hiç unutamıyor, ölmeden önce son arzusu ; “ Simetrik, büyük dorukları, karlı, temiz, görkemli kusursuz Erciyes dağını” görmektir. Oğlu, babasının son arzusunu yerine getiremiyor…Elia Kazan, kendisini mi anlatmıştı ? Bu vicdan azabıyla mı Türkiye’yi sık sık ziyaret etmiş ? Bilemiyorum tabii, sadece şu an aklımdan böyle bir düşünce geçti. İtiraf ediyorum ki romanda, Erciyes dağını okumak hoşuma gitti.

Eddie, 43. yaşında, kariyer sahibi , reklam sektöründe çalışıyor ve ciddi paralar kazanıyor, lüks bir semte (Beverly Hills ) havuzlu villada yaşıyor. Öğrencilik yıllarında tanıştığı, zengin, zarif ve soylu Florance adında , hoş bir kadınla yirmi yıllık evli. Evlat edindikleri bir kız çocukları var. Çevrelerinde örnek bir çift olarak anılıyorlar.Ne yazık ki Eddie mutsuz…
Uzlaşma, erkek bir roman ve bir adamın kurtuluş arayışını anlatıyor… Eddie şöyle özetliyor kendisini;
Günahım kendime karşı. Kendime hainlik ettim ben.Hayatımın başında yola çıktığım zaman olmamaya kesin karar verdiğim her şey oldum.Kendimi yitirdim.Ölmeden önce ufacık bir iyi iş görmek istiyorum, yaptığım için kendime gerçekten hayranlık duyabileceğim ufak bir şey, benim olan, ben olan bir şey.”

Okumam uzun sürmesine rağmen ben bu romanı sevdim. Eddie karakterini çok içten ve riyasız buldum, kurgulanmış değil, gerçek birisiydi sanki…Elia Kazan, insanları çok iyi tanımış ve gözlemci yeteneğini bu romanda kusursuz şekilde sergilemiş.


Romandan ben ne anladım, insanın hayatında, karşılıklı aşk olmayınca pek çok şey anlamını yitiriyor; kariyer, maddi zenginlik, sosyal statü…Ama sahte olmayan ve çıkarsız aşktan söz ediyorum…Zaten, tarafların herhangi birinde çıkar varsa, aşk sadece sözde kalmış oluyor, Florance’nin sahte “aşkı” gibi …
Eddie, kendine kafa tutuyor ve cesur bir seçim yapıyor, öğrenmek isteyenler bu romanı okumalı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder