25 Eylül 2014 Perşembe

POSTCI KAPIYI İKİ DEFA ÇALAR



Bölüm 1 Postacı Kapıyı İki Defa Çalar kitap ismini neokur. com sitesinde görünce, hayatımda beni etkileyen ve unutamadığım filmlerden birisinin ismi olduğunu anımsadım. Çok çok eskiden , yirmi beş - otuz yıl öncesinde , henüz Türkiye'de yaşamıyordum, bu filmi izlediğimde. Filmi şu an tam olarak anlatamam, fakat beni etkilediğini çok net hatırladım. "Allah'ın sopası yok" deyimi çok uzun yıllar, bu filmi hatırlatmıştı bana...Roman olduğunu bilmiyordum, hiç araştırmamıştım daha doğrusu, ismini görünce hemen edinmek istedim. Kitaplığımda onlarca kitap okumayı beklerken, sürekli yeni kitap edinme isteğime anlam veremiyorum. Karşı koyamadığım çekim gücü duyuyorum bazı kitaplara karşı. Onlara ulaşamazsam, huzursuz hissediyorum kendimi. Elimde bu küçücük romanın ilk baskısı var şu an ve o kadar eski ki, tarif edemiyorum, basım yılını bulamadım, belki nüshamda eksik sayfa var.Tam bir tarih eser, kitabımı çok sevdim...Tercümesi Semih Yazıcıoğlu'na ait.

Romanın ön sayfasında şöyle yazıyor, tebessümler içinde okudum ;
NEBİOĞLU YAYINEVİ
SİZE
JAMES M. CAİN'in
POSTACI KAPIYI İKİ DEFA ÇALAR
ROMNINI TAKDİM EDER

Hemen okumaya koyuldum tabii ve daha ilk sayfalarda Frank kahramanımızın yemek siparişi, kocaman gülümsememe neden oldu;

" Portakal hulâsası, mısır katmeri, kurutulmuş yumurta, domuz eti, şiş kebabı ve kahve."
Hülasa, öz olduğunu öğrendim...

Bakalım, romanı, filmi kadar sevebilecek miyim?!

Semih Oktay'a paylaşımı için teşekkür ediyorum

5 Nisan 2014
Bursa

Bolüm 2

Postacı Kapıyı İki Defa Çalar, Pazar, 13 Nisan 2014 tarihinde devrettim. Aynı isimli filmden çok etkilenmiştim yıllar yıllar önce ve unutamadığım filmlerin arasında yerini almıştı.
Tabii çok zaman geçmiş aradan ve film kareleri net değildi, okudukça hayal meyal hatırladım bazı sahneleri.
Kitabı sevmedim, film senaryosuydu sanki okuduklarım. Pek çok kez romanlardan uyarlanan filmleri, romanlara göre daha yavan bulmuşumdur. Ancak bu kez durum farklıydı, okuduklarım bana heyecan yaşatmadı, hissettiklerim tercümeden de kaynaklanmış olabilir. "Kırmızı derili" yazıyordu kitapta , baştan ne olduğunu anlayamadım, sonra Kızılderili ,demek istediğini çözdüm. "Sıcak Köpek" , sandviçi için ne söyleyeceğimi bilemiyorum...

Tabii ki kitabın ilk basımını okudum, 1949 yılı...O zamanki teknoloji malum, alfabemiz henüz yeni...Yanlışları hoş görmek gerekir belki. Aşırı derecede çok baskı hatalar vardı romanda, "sonra " yerine, "osnra" gibi pek çok örnek verebilirim. Kalemimle düzeltim hepsini…

Filmi seyrettiğimde çok gençtim ve etkilenmiştim; konu, hakkıyla oynanmış roller, manzaralar beni etki altında bırakmışlar ki filmin ismini unutamamışım, sinemada değil, evde, siyah beyaz televizyonda izlediğimi hatırlıyorum. Eh o zamanlar, rejim itibarıyla Bulgaristan'da her şey sansür altında olduğu için, pek sık seyredemiyorduk güzel yabancı filmler. Bir de bu açıdan düşününce, belki bu gün için filmi tekrar izlesem o kadar etkilenmeyeceğim, bilmiyorum...Benzer konuyu, Emil Zola, müthiş anlatmıştı Therese Raqun romanında. James Cain'i oldukça vasat buldum.



Kahramanların ruh hallerini, ben hiç ama hiç hissedemedim. Çeviriden de kaynaklanmış olabilir, tekrar ediyorum. Konu fena değildi, fakat çok yüzeysel işlenmiş gibi geldi bana...Bence okuduklarıma roman demek, biraz abartı olur. Gülüyorum...Ben kendimi ne sanıyorum ki..! Sadece hissettiklerimi yazmaya çalışıyorum.

14 Nisan 2014
Bursa
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder