28 Mayıs 2024 Salı

Sinek Isırıklarının Müellifi

Kitaplığımda okunacak bunca kitabım varken, yenilerini satın almaya devam ediyorum. Nedenini tam olarak bilmiyorum…Kitap satın almayı seviyorum ve bu şekilde kendimi mutlu ediyorum. Yeni yazarlar ve kitaplar tanımak bana heyecan veriyor, henüz okuyamamış ve merakımı uyandırmış olanları yakınımda olmalarını bilmek hoşuma gidiyor. Kendimi, istediğim an, evimde, bir sahaftaymışım gibi hissedip, okumak için kitaplar seçmekten haz alıyorum. Ben okuyamasam da, çocuklarım, arkadaşlarım okur ...İlk aklıma gelenler bunlar, fakat asıl nedenini bilmiyorum, nedensiz kitap satın almaya seviyorum.

Bu girizgah da ner’den çıktı! 31 Ocak 2015 tarihinde İstanbul’a yolculuk vardı ve en son okumaya çalıştığım roman Doktor Jivago, yol kitabım olmasını istemedim. Aslında bir parçamın İstanbul’da yaşadığı için, kendimi birazcık İstanbullu hissediyor oldum son yıllarda, bu sebeple Bursa – İstanbul arası benim için pek yolculuk sayılmaz, yine de feribotta, elimde iyi bir kitap varsa, mesafe iyice kısalmış oluyor. Tebessüm ettim…Yol kitaplarımı önemsiyorum, hem boyut olarak uygun, hem de yolu kısaltanlar olmasını istiyorum…Elbette ki bazan iyi tercih yapamadığım oluyor, ama işte bu seçim bile bana heyecan veriyor, doğru kitabı seçmiş olmam bana ekstra mutluluk yaşatıyor.

En son okuduğum kitap hakkında yazmaya çalışıyorum, girizgah uzadıkça uzuyor... Yola çıkmadan önce , kitaplığımda uygun kitap arıyordum ve kararımı Barış Bıçakçı’nın Sinek Isırıklarının Müellifi kitabından yana kullandım.

Yazarın ismini neokur.com sitesinde görmüş ve bir kitabını satın almıştım, ilk kez okuyacaktım. Okumaya karar vermeden önce mutlaka yazarlar hakkında bilgi toplamaya çalışırım…Barış Bıçakçı hakkında çok az bilgiye ulaştım, Adana doğumlu ve hemen hemen yaşıt olduğumuzu öğrendim sadece. Kendisiyle yapılan hiçbir röportaj bulamadım…Daha doğrusu Barış Bıçakçı hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yok, hatta nette bulduğum fotoğraftan dahi Yazara ait olup olmadığından tam emin olamadım. Bu durum ilgimi daha da çok arttırdı ve henüz okumaya başlamadan, Yazara gizlice gıpta ettim , saygı duydum ve nedense bana özel gibi hissettim.

31 Ocak 2015 tarihinde fırtına nedeniyle tüm feribot seferleri iptal edildi ve hava muhalefetine rağmen, maaile karadan kendi aracımızla İstanbul yolunu tuttuk. Uzun zaman İzmit körfezinden geçmemiştim, zaten o yolu hiç sevmem, trafik çok yoğundu ve adım adım ilerlerken, yolculuk çekilmez hal alacaktı, eğer elimdeki kitap doğru olmasaydı.

Barış Bıçakçı'nın üslubunu sevdim. Anlatılan konu da beni sardı...Çilek reçeli tadında bir kitap diyebilirim. Cemil, kahramanımız, nasıl da güzel çilek reçeli yapıyordu...Mutfak işinden anlayan erkeklere saygı duymuşumdur daima. Roman, Cemil’in yazar olma hallerini anlatılıyor...Yazdığı ilk romanı, bir yayınevinin editörlerine, değerlendirmek için bırakmış, gelecek cevabı beklemektedir. Bu sancılı zaman kesiti içinde, kahramanımız, günlük rutinlerinin yanı sıra, hayatını gözden geçiriyor; çocukluğunu, öğrencilik yıllarını, evliliğini, arkadaşlıklarını. Ben Cemil'in anlattıklarından , çok iyi bir kitap yazmış olabileceğine düşündüm.

Kitabın adı ile birlikte, müellif sözcüğünün, ne anlama geldiğini öğrendim. Müellifin ne olduğunu bilmeyen ben, kitap hakkında yazmaya cüretinde bulunuyorum ya, paradoksun ta kendisi...Ama ben öncelikle kendim için yazıyorum, çok sevdiğim Türkçemi geliştirebilmek ve tabii ki yazmayı sevdiğim için… Kitap beni 1994 - 1998 yılları arasına götürdü. Dört yıl süresince Bursa'da toplu konutlarda yaşadım. Yeni anne olmuştum, küçücük kırk sekiz metre kare bir dairemiz vardı ve romanda sözü geçen banyo gider sorununu bizzat yaşadım. Önce alt komşumuz bize geldi, sonra biz üst komşuya...Güzel yazmış Barış Bıçakçı, bence iyi gözlemci ve gözlemlediklerini, çok başarılı aktarmış, kısa cümlelerle çok şey anlatabilmiş.

Küçücük bir roman, fakat Yazar pek çok konuya değinmiş; Müellif olabilmenin uygulamalı örnekleri…Ebeveynlerin, kendi mutsuzluklarını çocuklarına yansıtması...Erkekler arasında sıkı dostlukları... Büyük kentte, toplu halde yaşayan insanların yabancılaşması...Doğanın katledilmesi ve beton yığınları.... Aşkı...Nazlı, Cemil'i ne kadar çok sevdiğini...Cemil de bu sevgiyi hak etmiş olması, en azından ben öyle hissettim. Şeyda gibi, herkesin kendisine hayran olduğunu düşünen en korkulası kadınları...Cinayeti çözmeye çalışan yaşlı kadını ve bu toplumsal yarayı… Hayatın bir şölen olduğunu hissettiren üstünkörü yapılmış bir liste…

Ben romanı sevdim. Hemen hemen tamamını yolda okudum, fırtına nedeniyle Bursa’ya dönüşümüz de kara yolu ile oldu. İstanbul’da hoş bir hafta sonu geçirdim, Boğaziçi Caz Korosu’nun Zorlu PSM’de harika konserini izledim. Ülkemizde, müziğe gönül vermiş gençlerini izlemek beni ziyadesiyle mutlu etti….Eh, bir de büyük oğlumu koristlerin arasında izlemek ayrı gururdu tabii...Çok sesli bir koro ve müthiş uyum…Millet meclisimizi düşündüm bir an için, çok sesliliği armonik haline getirmek mümkün olur mu? Doğru ve uygun bir lider bunu yapabilir bir ihtimal…

Uzun yazımı toparlamam gerek. Güzel bir roman okudum, Barış Bıçakçı’yı tebrik ediyorum ve onun sözleriyle yazdıklarımı noktalıyorum; "Edebiyat okurları, aslında okudukları her kitapta, insanı muayene ve ameliyat eder. Bu yolla edindikleri bilgi, görgü, yaşayarak elde edilmeyecek kadar büyüktür ve insana dair her şeyi anlar, sahiden anlarlar."

7 Şubat 2015 Bursa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder