26 Ocak 2013 Cumartesi

BİR GEYŞANIN ANILARI - ARTHUR GOLDEN

Temmuz 2012 Pazartesi


Bir kitabı elime aldıktan sonra mutlaka arka kapağına bakarım. Orada yazılanları merak ederim, fakat en çok Yazar hakkında biyografik bilgi bulmayı ümit ediyorum.
En son okuduğum romanı, Çiçeklerin Kanı - Anita Amirrezvani, elime aldığımda, yine aynı şekilde, okumaya başlamadan önce, arka kapağına baktım ve orada yazılanları okudum.
Çiçeklerin Kanı romanını bir kitap sitesinde gördüğüm. Kitap zevkine güvendiğim bir okur uzunca kitabı tanıtmıştı ve sayesinde romanın konusu hakkında az biraz bilgi sahibi oldum. Kitap merakımı uyandırdı. Değişik ülkeler, gelenekleri ve kültürleri hakkında bilgi edinmeyi sevdiğim için kitabı hiç düşünmeden satın aldım.
Elbette ki bu güncemin ( bloğun ) başlığına sadık kalmak istiyorum, ancak bana, Bir Geyşanın Anılarını, romanını hatırlatan satırlara değinmek istedim.

Çiçeklerin Kanı romanının arka kapağından;
"Amirrezvani'nin romanı tıpkı içerisindeki ipek halılar gibi. Her bir ilmeği dikkatle dokunmuş gözden geçirilmiş. Okudukça ipek hali görünmez olup geriye sadece büyüleyici bir hikâyenin bıraktığı tat kalıyor. Bence "Bir Geyşanın Anıları’ndan" çok daha iyi yazılmış bir kitap."
Shannon Aldon

2006 yılın sonundan itibaren, okuduğum kitapları, unutmamak için, kayıt altına almaya başlamıştım. Ne iyi etmişim ki kitap günlüğü tatmaya başlamışım! Notlarıma baktım, Bir Geyşanın Anıları romanı okuduğumdan ne çok zaman geçmiş, tam beş buçuk yıl. Tebessümler içinde okudum roman hakkında yazdıklarımı. Sanki ben değil, başka birisi yazmıştı o satırları.Bugün, kitap hakkında yorum yazmış olsaydım eğer, farklı yazardım gibime geliyor. Ama insan değişiyor elbette, düşünceleri, zevkleri, beğenileri...Büyük oğlumdan biliyorum , geçenlerde bir kaç yıl önce yaptığı beste kayıtlarını birlikte dinledik ve bazılarına çok güldük.Oysa bir kaç yıl önce o besteler hoşumuza bile gitmişlerdi...

Ömrüm olursa ve beş yıl sonra, bugün yazdıklarımı okursam yine beğenmeyebilirim...Oysa şu an yazdıklarım çok hoşuma gitmese de, en azından gülmüyorum.

2007 yılında, Bir Geyşanın Anıları romanı hakkında yazmış olduğum notları olduğu gibi buraya aktarmak gelmiyor içimden.O yılda roman hakkında yazdıklarımdan sadece bir kısmını alıntılıyorum;

Bir Geyşanın Anıları 20 Ocak 2007 günü devrettiğimi öğrendim. Kitabı Bulgaristan'dan satın almışım, Bulgarca tercümesini okumuşum ve okumam oldukça uzun sürmüş.

Geyşaları hep çok merak etmiştim. Geyşa, sözcüğüne, kitabı okumadan önce katmış olduğum anlamın doğru olup olmadığını kitaptan öğrenmiştim. Değişik bir coğrafyada, değişik bir kültürü oldukça başarılı bir anlatımla okumuştum.
Arthur Golden, benim için çok farklı olan bir dünyanın kapılarını aralamış ve akıcı bir dilde bu dünyayı ustaca tanıtmış.


İtiraf etmem gerekiyorsa şu anda, bu satırları yazarken, romandan çok net sahneler gelmiyor gözümün önüne.
Yine de Sayuri’nin ve ablasının, yaşlı babaları tarafından satılmaları ile başlamıştı roman...İki daha çocuk sayılacak yaşta kızların bekaret kontrolü, tüyler ürperticiydi.
Yanlış yaşam biçimi her birimizi bir canavara dönüştürmez mi? ” soruyor Arthur Golden. Benim cevabım, evet.

1930 yıllarında başlayan, Kiyoto’ nun, Giyon Eğlence merkezinde, bir kadının hayat serüvenini okumuşum kitabın satırlarından. Çok, başarılı bulmuşum, insanların ve olayların tarif edişini, okumaktan keyif almışım.
Daha önce kitapla ilgili yazmış olduğum notlardan değiştirmeden, olduğu gibi alıntılıyorum;

İnsan acılarıyla bu kadar dalga geçebilir mi? Hayatı çok fazla sahiplenmez isek, çok fazla ciddiye almaz isek, veya kabullenir isek belki de yapabiliriz bunu?
Acılarla dolu bir hayat, fakat acıların da bir komik tarafını yakalamak ve böylece onlara kendini kaptırmadan, hayatta kalabilmenin bir yolunu bulmak, işte Sayuri’nin, bir geyşanın, hayat felsefesi.
Kitabın finalini çok beğenmişim ve naçizane tercüme etmişim;

" Her birimimizn hayatı, bir okyanus dalgası kadar kalıcıdır.
Yaşantımızdaki mücadeleleri, üzüntüleri, kazandığımız zaferleri, nasıl yaşarsak yaşayalım, kısa süre sonra hepsi soluyorlar, tıpkı bir kağıt üzerindeki sulandırılmış mürekkep damlası izi gibi. "

Bir kitabın arka kapağında, başka bir kitapla kıyaslanmasını her ne kadar doğru bulmuyorsam da, sonuçta okumuş olduğum Shannon Aldon'nun görüşü, bana Bir Geyşanın Anıları romanını hatırlattı. İki farklı kültür, iki farklı coğrafya, iki farklı hikaye , iki farklı Yazardan, yine de işlenen konuda bir benzerlik var, iki daha çocuk sayılacak masum kızların hayatları kaleme alınmış, onların iradesi dışında ve yaşamak istemedikleri şeylere, başkalarının çıkarları için zorlanmış olan iki kızın hikayesi...İstemediği halde, bir erkekle birlikte olması, bir kadının başına gelebilecek büyük felâketlerden birisi olsa gerek…

Kıyaslamak doğru değil, fakat gönlümün derinliklerinde Shannon Aldon'a katıldığımı itiraf etmeliyim. Şu an bu satırları yazarken bir an önce Çiçeklerin Kanı romanını elime almak istiyorum. Yazmayı çok sevmeme rağmen, sabırsızlıkla, adsız, halı dokuyan zanaatkar kızın hikayesini okumak için yazımı noktalıyorum. Romanın henüz 126 sayfasında olmama rağmen çok beğendiğimi ve beni esir aldığını içtenlikle söylemeliyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder