18 Eylül 2012 Salı
GECE YARISI İTİRAFI romanı 30 Ağustos
2012 tarihinde okumaya başladım ve 4 Eylül 2012 tarihinde devrettim. Küçücük bir
roman, sadece 94 sayfa...
Romanın son sayfasını İstanbul - Bursa
dönüşü, deniz otobüsünde okudum.
Hayatım boyunca, Eylül ayında pek çok
ilk yaşadım...4 Eylül 2012 günü de ilklerle doluydu benim
için.
İlk kez İstanbul metrosuna bindim,
oğlumun okul kayıt işlemleri için, ilk kez, İTÜ Ayazağa kampüsünde bulundum, ilk
kez İstinye Park'a gittim. İlk kez Taksim'den yaya, Kabataş iskelesine
yürüdüm.Çok güzel bir sonbahar günüydü ve ben bu günü hatıralarıma, kendim için
kayıt altına alıyorum...
İnsan çocuklarıyla gerçekten, bazı
şeyleri yeniden yaşayabiliyor. Misal çocukluğunu... Ben çocuklarımla birlikte
bir kez daha çocuk olmuştum ve bazan onlardan daha çok eğelendiğimi iyi
bilirim.Bu günlerde ise, büyük oğlum, üniversite yıllarımın heyecanına tekrar
dokunma fırsatı yaşatıyor. İTÜ - 1773
yılında kurulmuş, Türkiye'nin en köklü teknik üniversitelerinden birisi - ben çok sevdim ve bu yaşıma rağmen, tekrar
öğrenci olasım geldi. Maslak'ta, gökdelenlerin arasında , yemyeşil bir vaha gibi
kalmış okulun kampüsü...Kayıt işlerinden sonra, oğlum İngilizce seviye belirleme
sınavındayken, eşimle birlikte kampüste küçük bir gezinti yaptık. İTÜ
kütüphanesine bayıldım, hayatımda gördüğüm en büyük ve en güzel kütüphaneydi.Üç
katlı, gayet modern, pırıl pırıl, sakin ve kitaplarla dolu huzurlu bir yer. Daha
sonra, oğlumun kısmet olursa, öğrenim göreceği İnşaat Fakültesini ziyaret ettik.
Uzun ve çok yüksek koridorlarda gezerken, yıllar yıllar geri gittim ve pek çok
gençlik anım canlandı. Umuyorum ve diliyorum, oğlum, kendisi için hayırlı bir
meslek seçimi yapmıştır. Salavin gibi mecburiyetten değil, istidatı (yatkınlığı ) olan bir iş yapar...İnsanın
sevebileceği bir işinin olması harika bir şeydir o zaman kendisini hiç çalışmış
saymaz, bunun gerçek olduğunu yaşadığım için biliyorum. Salavin kim mi ? Cece
Yarısı İtirafı romanın kahramanıdır ve roman onun ruhsal yolculuğundan
ibarettir. Salavin işini kaybetmiştir ve işsiz kaldığı dönemde yaşadıklarını,
bir mektup yazarcasına, biz okurlarla paylaşmıştır. Aslında Salavin o işi hiçbir
zaman sevmemiştir ve sadece mecburiyetten, geçim sıkıntısı nedeniyle kabul
etmiştir" İstidatım olmayan bir mesleğe girmek, hayatımı kaybetmek, saadetimi
tehlikeye koymak, berbat etmek için fakirlik bir sebep teşkil eder mi ? Hayır!
Hayır !.. Eğer bu işi bana zorla kabul ettirmeselerdi, onu zaten
kaybetmezdim"
İnsanın sevmediği bir işte çalışması
onu mutsuz eder şüphesiz. Yüz kişiye sormuşlar: İşinizi seviyor musunuz? Bu
soruya kaç kişi olumlu cevap verebilir merak ettim doğrusu. Oğlum okumak
istediği bölümü kendisi seçti, umuyorum pişman olmaz. Ben onun mühendislik
okumasını istemedim, fakat kararını da
etkilemedim.
Gece Yarısı İtirafı, kitabı hakkında
düşüncelerimi yazacaktım, benim itirafım gibi oldu uzun girizgahım galiba. Bu
sayfamda sadece kitaplar hakkında değil, anılarımı, unutmak istemediğim küçücük
mutluluklarımı, bazan hüzünlerimi, kendim için yazıyorum...
"Bizim saadetimiz, başkaları
için ne sıkıcı, ne manasız, ne zavallı bir şeydir!" diyor romanda Georges
Duhamel. Hakikaten ne kadar doğru...Kendi kendime gülümsüyorum, bu sayfamı
kimsecikler okumadığını düşünüyorum, fakat kaza ile birisi okursa, yazdıklarım,
pek sıkıcı gelir doğrusu...Blog sayfamda yazmak, duygularımı boşaltmanın bir
yoludur. Günlük çalışmalarımın zırıltısından sonra, kendimle baş başa kaldığım
ve keyif aldığım dakikalardır. Kendimi bu keyiften mahrum etmek istemediğim için
bu köşede yazıyorum. Ömrüm olursa,belki, yıllar sonra yazdıklarımı tekrar okur
ve sevdiklerimle yaşadığım güzel bir 4 Eylül gününü hatırlarım. Kendimi niye
savunuyorum ki! Kimse yazdıklarımı okumak zorunda değil... Pek çok insan yazmaya
ihtiyaç duyuyor, yazmak sadece insana özgü bir eylem çünkü ve Z. Livaneli'nin
dediği gibi ;"Tanrı bile kendini yazıyla anlatıyor
"Gece
Yarısı İtirafı romanına dönüyorum ve bir pasajı paylaşıyorum "Hemen
bütün insanlar gibi ben de küçük bir vatan için yaratılmışımdır. Dünyayı
dolaşan, kendilerini bütün esaretlerden kurtulmuş sanarlar; zannediyor musunuz
ki, onlar, gemideki kamaralarında, yahut trendeki vagonlarında kendilerine küçük
bir vatan kurmak ihtiyacı duymazlar? Hatta bazan valizlerinde, ceplerinde,
sevgili bir yol arkadaşının gözlerinde, ufacık vatanlarını alıp götürmek
isterler"
Bu sayfa benim için de küçük bir vatandır...
Gece Yarısı İtirafı romanın ismini, ilk
kez, okumasitesi. com sitesinde gördüm, merak ettim ve okumak istedim. 1944 yılında, Gerges Duhamel henüz hayatta olduğunda basılmış kitabın ikinci edisyonuna ulaşabildim.
Önsözde Yazar ile ilgili kısacı bir
notu paylaşıyorum ; " Esasen hekim olan Duhamel, büyük Harpte
yaralılara ve malûllere gösterdiği sonsuz şefkati, ruhen mustarip olanlardan da
esirgemiyor. Onu, ameliyat yapan bir cerrah ihtimamıyla insan ruhuna eğilmiş
görüyoruz. Duhamel’in merhametli bir
kalemle bize tanıttığı en sempatik çehre, şüphesiz ki
Salavin'dir"
Pek çoğumuzun aklından geçirdiği ve
sesli söyleyemediği düşüncelere yer veriyor bu kısacık roman " Kendi içinize
bakmadan beni itham etmeyin" diyor
Salavin.
Kitabı anlatmakta zorlanıyorum. Okumak
gerekiyor. Nasıl devam etmem bilemedim ve kitaptan etkilendiğim birkaç sözü
paylaşıyorum ;
" Ah bu iş yerleri! Fikirler gibi, onları da aramadığınız zaman buluruz"
"
Tütünde cana can katan bir lezzet, hürriyet lezzeti vardı." sözlerini
tebessümle okudum ve sigarayı bırakmak isteyip, fakat bir türlü bırakamayan
birisini hatırlattılar. Belki de bu hürriyet lezzeti, sigaraları, bırakmak
isteyenlerin,bırakamamalarının, yegane
engelidir...
"
İnsan neşesi acayip ve karışık bir histir; daima mideye indirilen maddi
şeylere dayanmak ihtiyacındadır. Hatıralarınızı yoklayınız, göreceksiniz ki en
güzel anlarınızda saadeti dilinizde ve midenizdeki derin bazı haz duygularına
bağlayarak, araştırmak arzusunu duymuşsunuzdur. Bu
böyledir"
Romanı
ben sevdim, özellikle tercümesini ve kullanılmış olan Türkçeyi okumaktan keyif
aldım. Sabahattin Eyüboğlu / Suut Kemal Yetkin sarih tercümesinden söz edemeden
geçemiyorum. Sarih sözcüğünü, pek sık kullanmışlar romanda usta çevirmenlerimiz,
bu sözcüğünün anlamını daha önce öğrenmiştim. Yeni, benim için yeni, Türkçe
sözcükler keşfetmeye bayılıyorum ve romanla birlikte çok yeni sözcük öğrendim; ; müteaddit, istihfaf, ahvalde, istidat,
tehevvür, dehliz, terütaze, vuzuh, hasis, meyus, bilmediğim sözcüklerden bir
kaçı sadece. Sözlükte anlamlarına bakmaktan ayrı keyif aldığımı
söylemeliyim...
"İnsanlığın iki tarihi vardır: biri
yaptığı şeylerin tarihi, ki tunç üzerine kazılır; öteki düşündüğü şeylerin
tarihi ki, onunla alâkadar olan yok gibidir. Halbuki düşündüklerim,
yaptıklarımın inkarı ve zıddı olduktan sonra yaptığım şeylerin ne kıymeti
vardır?" sorusu okuyucuyu cevaplamak için
zorluyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder