28 Ocak 2013 Pazartesi

GECE YARISI İTİRAFI - GEORGES DUHAMEL

18 Eylül 2012 Salı







GECE YARISI İTİRAFI romanı 30 Ağustos 2012 tarihinde okumaya başladım ve 4 Eylül 2012 tarihinde devrettim. Küçücük bir roman, sadece 94 sayfa...

Romanın son sayfasını İstanbul - Bursa dönüşü, deniz otobüsünde okudum.

Hayatım boyunca, Eylül ayında pek çok ilk yaşadım...4 Eylül 2012 günü de ilklerle doluydu benim için.

İlk kez İstanbul metrosuna bindim, oğlumun okul kayıt işlemleri için, ilk kez, İTÜ Ayazağa kampüsünde bulundum, ilk kez İstinye Park'a gittim. İlk kez Taksim'den yaya, Kabataş iskelesine yürüdüm.Çok güzel bir sonbahar günüydü ve ben bu günü hatıralarıma, kendim için kayıt altına alıyorum...

İnsan çocuklarıyla gerçekten, bazı şeyleri yeniden yaşayabiliyor. Misal çocukluğunu... Ben çocuklarımla birlikte bir kez daha çocuk olmuştum ve bazan onlardan daha çok eğelendiğimi iyi bilirim.Bu günlerde ise, büyük oğlum, üniversite yıllarımın heyecanına tekrar dokunma fırsatı yaşatıyor. İTÜ - 1773 yılında kurulmuş, Türkiye'nin en köklü teknik üniversitelerinden birisi - ben çok sevdim ve bu yaşıma rağmen, tekrar öğrenci olasım geldi. Maslak'ta, gökdelenlerin arasında , yemyeşil bir vaha gibi kalmış okulun kampüsü...Kayıt işlerinden sonra, oğlum İngilizce seviye belirleme sınavındayken, eşimle birlikte kampüste küçük bir gezinti yaptık. İTÜ kütüphanesine bayıldım, hayatımda gördüğüm en büyük ve en güzel kütüphaneydi.Üç katlı, gayet modern, pırıl pırıl, sakin ve kitaplarla dolu huzurlu bir yer. Daha sonra, oğlumun kısmet olursa, öğrenim göreceği İnşaat Fakültesini ziyaret ettik. Uzun ve çok yüksek koridorlarda gezerken, yıllar yıllar geri gittim ve pek çok gençlik anım canlandı. Umuyorum ve diliyorum, oğlum, kendisi için hayırlı bir meslek seçimi yapmıştır. Salavin gibi mecburiyetten değil, istidatı (yatkınlığı ) olan bir iş yapar...İnsanın sevebileceği bir işinin olması harika bir şeydir o zaman kendisini hiç çalışmış saymaz, bunun gerçek olduğunu yaşadığım için biliyorum. Salavin kim mi ? Cece Yarısı İtirafı romanın kahramanıdır ve roman onun ruhsal yolculuğundan ibarettir. Salavin işini kaybetmiştir ve işsiz kaldığı dönemde yaşadıklarını, bir mektup yazarcasına, biz okurlarla paylaşmıştır. Aslında Salavin o işi hiçbir zaman sevmemiştir ve sadece mecburiyetten, geçim sıkıntısı nedeniyle kabul etmiştir" İstidatım olmayan bir mesleğe girmek, hayatımı kaybetmek, saadetimi tehlikeye koymak, berbat etmek için fakirlik bir sebep teşkil eder mi ? Hayır! Hayır !.. Eğer bu işi bana zorla kabul ettirmeselerdi, onu zaten kaybetmezdim"

İnsanın sevmediği bir işte çalışması onu mutsuz eder şüphesiz. Yüz kişiye sormuşlar: İşinizi seviyor musunuz? Bu soruya kaç kişi olumlu cevap verebilir merak ettim doğrusu. Oğlum okumak istediği bölümü kendisi seçti, umuyorum pişman olmaz. Ben onun mühendislik okumasını istemedim, fakat kararını da etkilemedim.

Gece Yarısı İtirafı, kitabı hakkında düşüncelerimi yazacaktım, benim itirafım gibi oldu uzun girizgahım galiba. Bu sayfamda sadece kitaplar hakkında değil, anılarımı, unutmak istemediğim küçücük mutluluklarımı, bazan hüzünlerimi, kendim için yazıyorum...


"Bizim saadetimiz, başkaları için ne sıkıcı, ne manasız, ne zavallı bir şeydir!" diyor romanda Georges Duhamel. Hakikaten ne kadar doğru...Kendi kendime gülümsüyorum, bu sayfamı kimsecikler okumadığını düşünüyorum, fakat kaza ile birisi okursa, yazdıklarım, pek sıkıcı gelir doğrusu...Blog sayfamda yazmak, duygularımı boşaltmanın bir yoludur. Günlük çalışmalarımın zırıltısından sonra, kendimle baş başa kaldığım ve keyif aldığım dakikalardır. Kendimi bu keyiften mahrum etmek istemediğim için bu köşede yazıyorum. Ömrüm olursa,belki, yıllar sonra yazdıklarımı tekrar okur ve sevdiklerimle yaşadığım güzel bir 4 Eylül gününü hatırlarım. Kendimi niye savunuyorum ki! Kimse yazdıklarımı okumak zorunda değil... Pek çok insan yazmaya ihtiyaç duyuyor, yazmak sadece insana özgü bir eylem çünkü ve Z. Livaneli'nin dediği gibi ;"Tanrı bile kendini yazıyla anlatıyor "Gece Yarısı İtirafı romanına dönüyorum ve bir pasajı paylaşıyorum "Hemen bütün insanlar gibi ben de küçük bir vatan için yaratılmışımdır. Dünyayı dolaşan, kendilerini bütün esaretlerden kurtulmuş sanarlar; zannediyor musunuz ki, onlar, gemideki kamaralarında, yahut trendeki vagonlarında kendilerine küçük bir vatan kurmak ihtiyacı duymazlar? Hatta bazan valizlerinde, ceplerinde, sevgili bir yol arkadaşının gözlerinde, ufacık vatanlarını alıp götürmek isterler" Bu sayfa benim için de küçük bir vatandır...

Gece Yarısı İtirafı romanın ismini, ilk kez, okumasitesi. com sitesinde gördüm, merak ettim ve okumak istedim. 1944 yılında, Gerges Duhamel henüz hayatta olduğunda basılmış kitabın ikinci edisyonuna ulaşabildim. Önsözde Yazar ile ilgili kısacı bir notu paylaşıyorum ; " Esasen hekim olan Duhamel, büyük Harpte yaralılara ve malûllere gösterdiği sonsuz şefkati, ruhen mustarip olanlardan da esirgemiyor. Onu, ameliyat yapan bir cerrah ihtimamıyla insan ruhuna eğilmiş görüyoruz. Duhamel’in merhametli bir kalemle bize tanıttığı en sempatik çehre, şüphesiz ki Salavin'dir"

Pek çoğumuzun aklından geçirdiği ve sesli söyleyemediği düşüncelere yer veriyor bu kısacık roman " Kendi içinize bakmadan beni itham etmeyin" diyor Salavin.

Kitabı anlatmakta zorlanıyorum. Okumak gerekiyor. Nasıl devam etmem bilemedim ve kitaptan etkilendiğim birkaç sözü paylaşıyorum ;

" Ah bu iş yerleri! Fikirler gibi, onları da aramadığınız zaman buluruz"

" Tütünde cana can katan bir lezzet, hürriyet lezzeti vardı." sözlerini tebessümle okudum ve sigarayı bırakmak isteyip, fakat bir türlü bırakamayan birisini hatırlattılar. Belki de bu hürriyet lezzeti, sigaraları, bırakmak isteyenlerin,bırakamamalarının, yegane engelidir...

" İnsan neşesi acayip ve karışık bir histir; daima mideye indirilen maddi şeylere dayanmak ihtiyacındadır. Hatıralarınızı yoklayınız, göreceksiniz ki en güzel anlarınızda saadeti dilinizde ve midenizdeki derin bazı haz duygularına bağlayarak, araştırmak arzusunu duymuşsunuzdur. Bu böyledir"


Romanı ben sevdim, özellikle tercümesini ve kullanılmış olan Türkçeyi okumaktan keyif aldım. Sabahattin Eyüboğlu / Suut Kemal Yetkin sarih tercümesinden söz edemeden geçemiyorum. Sarih sözcüğünü, pek sık kullanmışlar romanda usta çevirmenlerimiz, bu sözcüğünün anlamını daha önce öğrenmiştim. Yeni, benim için yeni, Türkçe sözcükler keşfetmeye bayılıyorum ve romanla birlikte çok yeni sözcük öğrendim; ; müteaddit, istihfaf, ahvalde, istidat, tehevvür, dehliz, terütaze, vuzuh, hasis, meyus, bilmediğim sözcüklerden bir kaçı sadece. Sözlükte anlamlarına bakmaktan ayrı keyif aldığımı söylemeliyim...

"İnsanlığın iki tarihi vardır: biri yaptığı şeylerin tarihi, ki tunç üzerine kazılır; öteki düşündüğü şeylerin tarihi ki, onunla alâkadar olan yok gibidir. Halbuki düşündüklerim, yaptıklarımın inkarı ve zıddı olduktan sonra yaptığım şeylerin ne kıymeti vardır?" sorusu okuyucuyu cevaplamak için zorluyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder