26 Ocak 2013 Cumartesi

SİNEKLERİN TANRISI - WİLLİAM GOLDİNG

28 Şubat 2012 Salı




" Aranızda yetişkinler...Yani büyükler var mı ?"


Ralph konuşmadı; başıyla ,hayır dedi. Kısa bir adım atıp kumda döndü. Gövdeleri renkli balçıkla çizgi çizgi, ellerinde ucu sivri değnekler tutan erkek çocukları, bir yarım daire biçimde kumsalda duruyor, hiç ses seda çıkarmıyorlardı


" Demek eğleniyorsunuz, oyunlar onuyorsunuz" dedi subay.
" Dumanınızı gördük. Neler yapıyordunuz öyle? Savaş gibi bir şeyler mi oldu yoksa ?"


Ralph, başıyla evet dedi.” SİNEKLERİN TANRISI - William Golding



Kitap hakkında düşüncelerimi kitaptan bir alıntıyla başladım.


Savaş zamanında İngiliz kuvvetleri bir grup erkek çocuğunu uçakla güvenli bir yere götürmek üzereyken, uçak ıssız bir adaya düşüyor. Çocuklara eşlik eden yetişkinler ölüyor.


Ada bir cennet bahçesi. Pek çok plaj ve doğal lagünler mevcuttur. Adanın içindeki ağaçlar meyvelerle dolu, dolayısıyla çocukların hayatta kalmaları pek de sorun değildir eğer o adada uzun süre yaşamak zorunda kalırlarsa.


İlk başta, çocuklar geldikleri dünyadan birikimleriyle bir hayat sürdürmeye çalışıyorlar. Anne babalarından, öğretmenlerinden öğrendikleri kuralları kullanarak toplantılar düzenliyorlar, kararlar alıyorlar, kendine barınaklar yapıyorlar. Adayı ve gizlediği tehlikeleri öğrenmeye çalışıyorlar.. Adanın tepesinde ateş yakıyorlar ve bu ateş, geri dönme isteğinin en önemli işaretidir.


Tepedeki ateşi, medeniyetin simgesi olarak algıladım okurken. Tepe uygar, oysa adanın karanlıkları, yani aşağısı vahşi...


Zamanla çocuklar aşağı seçiyorlar ve bazıları vahşileşmeden öte uygarsızlaşıyorlar...


Vahşileşmek ve uygarsızlaşmak arasında fark var bence, ikincisinde, insan gelişimi geriden öne doğru, ters bir istikamette ilerlemektedir.


İlk insan önce taşı, mızrağı vs. buldu, sonra denizkabuğuna uzandı. Denizkabuğu , yönetim gücünün simgesidir. Sadece onu elinde tutan konuşmaya hakkı vardır, dolayısıyla yönetmeye de...


Uygarsızlaşan, iktidarın gücünü keşfedince, deniz kabuğuna , sonra mızrağa, sonra taşa tutunur...


İktidar olma isteği, iyi veya kötü algıyı yok eder...Ayırımlar sadece güçlü - zayıf, yaşam- ölüm arasındadır artık.


Güçlüler arasında acımasız bir savaş başlar, zayıflar ise ölmeye mahkum edilir.



Roman 8. bölümüne kadar güzel ilerlemişti ve ben ilgiyle okuyordum. İşte bu bölümde bir şeyler oldu ve son dört bölümü zorlanarak okudum...



Yazar hakkında edindiğim bilgilerden, öğretmen ve okul müdürlüğünü yaptığını öğrendim.Wiliam Golding bir yetişkin olarak çocukları yakından gözlemleme imkanı bulmuş. Sonra hayal gücünü kullanmış ve çocukların tek başına kalırlarsa neler yapabileceklerini kendince kurgulamış.


Pembe bir tablo çizemediği bir gerçek, çok mu karamsardı...Bence çocukları bir öğretmen olarak iyi tanıyabilmiş. Kitap beni çok çok geri götürdü...Benim orta okul yıllarıma. Çocuklar birbirlerine karşı ve çevrelerindekilere zalim olabileceklerini kendi tecrübelerimden biliyorum.


Sanırım ki kitapta Yazar, asıl yetişkinlerin çok büyük rolü olduğunun altını çizmiş. Eğer bizler yetişkinler çocuklarımıza iyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğretmeye geç kalmışsak, bu insan olmaya geç kalmışız demektir. İnsanoğlunu, sineklerden farklı kılan şey, ahlaki pusulasın var olması. Eğer bu pusula kaybolursa durum kötü, ancak daha kötü olan şey bu pusuladan gereksinim duyulmamasıdır.


Adadaki çocuklar tam da bu pusulayı kaybediyorlar. Avcıların takımı oluşuyor, onlar en güçlü ve en cesurlar... Bu grup sanıyor ki ilk yaban domuzunu öldürmek, denizkabuğuna ulaşmakla, eşdeğerdir. Daha sonra onlardan farklı olan her şey yollarından kaldırılacaktır... Simon...Domuzcuk...Ve aslında garip ama gerçek, tam da bu onların kurtuluşu olacaktır; duman fark edilecektir.


İngiliz subay dost canlı gülümsüyor ve soruyor: "Demek eğleniyorsunuz, oyunlar onuyorsunuz?"


Tahmin bile edemiyor ki o adada, insanoğlunun, toplum olabilmek için, yüz binlerce yıl süren çabaları küllenmiştir.

Hamiş : Kitap beni orta okula götürdüğünü yazmıştım biraz önce, sanırım ki kitap ile ilgili yorumum da orta okulda yazmış olduğum kompozisyonlarıma benzedi. Tebessüm ettim...Pek çok kez okurdum kompozisyonlarımı sınıfın önünde...Bu benim için bir ödüldü, çünkü düşüncelerimi sınıfla paylaşabilme imkanı veriliyordu. Şimdi bir yetişkin olarak hâlâ kitaplar hakkında düşüncelerimi paylaşma ihtiyacı duyuyorum ve sanal dünyanın okurlarıyla bu sayfamda paylaşabilme imkanı bulduğum için kendimi mutlu hissedebiliyorum.

Sanırım bu kitabı yaşadığım sürece unutamayacağım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder