28 Şubat 2012 Salı
" Aranızda yetişkinler...Yani
büyükler var mı ?"
Ralph konuşmadı; başıyla ,hayır
dedi. Kısa bir adım atıp kumda döndü. Gövdeleri renkli balçıkla çizgi çizgi,
ellerinde ucu sivri değnekler tutan erkek çocukları, bir yarım daire biçimde
kumsalda duruyor, hiç ses seda
çıkarmıyorlardı
" Demek eğleniyorsunuz, oyunlar
onuyorsunuz" dedi subay.
" Dumanınızı gördük. Neler yapıyordunuz öyle? Savaş gibi bir şeyler mi oldu yoksa ?"
" Dumanınızı gördük. Neler yapıyordunuz öyle? Savaş gibi bir şeyler mi oldu yoksa ?"
Ralph,
başıyla evet dedi.” SİNEKLERİN TANRISI - William
Golding
Kitap hakkında düşüncelerimi kitaptan
bir alıntıyla başladım.
Savaş zamanında İngiliz kuvvetleri bir
grup erkek çocuğunu uçakla güvenli bir yere götürmek üzereyken, uçak ıssız bir
adaya düşüyor. Çocuklara eşlik eden yetişkinler
ölüyor.
Ada bir cennet bahçesi. Pek çok plaj ve
doğal lagünler mevcuttur. Adanın içindeki ağaçlar meyvelerle dolu, dolayısıyla
çocukların hayatta kalmaları pek de sorun değildir eğer o adada uzun süre
yaşamak zorunda kalırlarsa.
İlk başta, çocuklar geldikleri dünyadan
birikimleriyle bir hayat sürdürmeye çalışıyorlar. Anne babalarından,
öğretmenlerinden öğrendikleri kuralları kullanarak toplantılar düzenliyorlar,
kararlar alıyorlar, kendine barınaklar yapıyorlar. Adayı ve gizlediği
tehlikeleri öğrenmeye çalışıyorlar.. Adanın tepesinde ateş yakıyorlar ve bu
ateş, geri dönme isteğinin en önemli
işaretidir.
Tepedeki ateşi, medeniyetin simgesi
olarak algıladım okurken. Tepe uygar, oysa adanın karanlıkları, yani aşağısı
vahşi...
Zamanla çocuklar aşağı seçiyorlar ve
bazıları vahşileşmeden öte
uygarsızlaşıyorlar...
Vahşileşmek ve uygarsızlaşmak arasında
fark var bence, ikincisinde, insan gelişimi geriden öne doğru, ters bir
istikamette ilerlemektedir.
İlk insan önce taşı, mızrağı vs. buldu,
sonra denizkabuğuna uzandı. Denizkabuğu , yönetim gücünün simgesidir. Sadece onu
elinde tutan konuşmaya hakkı vardır, dolayısıyla yönetmeye
de...
Uygarsızlaşan, iktidarın gücünü
keşfedince, deniz kabuğuna , sonra mızrağa, sonra taşa tutunur...
İktidar olma isteği, iyi veya kötü
algıyı yok eder...Ayırımlar sadece güçlü - zayıf, yaşam- ölüm arasındadır artık.
Güçlüler arasında acımasız bir savaş
başlar, zayıflar ise ölmeye mahkum
edilir.
Roman 8. bölümüne kadar güzel
ilerlemişti ve ben ilgiyle okuyordum. İşte bu bölümde bir şeyler oldu ve son
dört bölümü zorlanarak okudum...
Yazar hakkında edindiğim bilgilerden,
öğretmen ve okul müdürlüğünü yaptığını öğrendim.Wiliam Golding bir yetişkin
olarak çocukları yakından gözlemleme imkanı bulmuş. Sonra hayal gücünü kullanmış
ve çocukların tek başına kalırlarsa neler yapabileceklerini kendince
kurgulamış.
Pembe bir tablo çizemediği bir gerçek,
çok mu karamsardı...Bence çocukları bir öğretmen olarak iyi tanıyabilmiş. Kitap
beni çok çok geri götürdü...Benim orta okul yıllarıma. Çocuklar birbirlerine
karşı ve çevrelerindekilere zalim olabileceklerini kendi tecrübelerimden
biliyorum.
Sanırım ki kitapta Yazar, asıl
yetişkinlerin çok büyük rolü olduğunun altını çizmiş. Eğer bizler yetişkinler
çocuklarımıza iyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğretmeye geç kalmışsak, bu insan
olmaya geç kalmışız demektir. İnsanoğlunu, sineklerden farklı kılan şey, ahlaki
pusulasın var olması. Eğer bu pusula kaybolursa durum kötü, ancak daha kötü olan
şey bu pusuladan gereksinim duyulmamasıdır.
Adadaki çocuklar tam da bu pusulayı
kaybediyorlar. Avcıların takımı oluşuyor, onlar en güçlü ve en cesurlar... Bu
grup sanıyor ki ilk yaban domuzunu öldürmek, denizkabuğuna ulaşmakla,
eşdeğerdir. Daha sonra onlardan farklı olan her şey yollarından
kaldırılacaktır... Simon...Domuzcuk...Ve aslında garip ama gerçek, tam da bu
onların kurtuluşu olacaktır; duman fark
edilecektir.
İngiliz subay dost canlı gülümsüyor ve
soruyor: "Demek eğleniyorsunuz, oyunlar
onuyorsunuz?"
Tahmin bile edemiyor ki o adada,
insanoğlunun, toplum olabilmek için, yüz binlerce yıl süren çabaları
küllenmiştir.
Hamiş : Kitap beni orta okula
götürdüğünü yazmıştım biraz önce, sanırım ki kitap ile ilgili yorumum da orta
okulda yazmış olduğum kompozisyonlarıma benzedi. Tebessüm ettim...Pek çok kez
okurdum kompozisyonlarımı sınıfın önünde...Bu benim için bir ödüldü, çünkü
düşüncelerimi sınıfla paylaşabilme imkanı veriliyordu. Şimdi bir yetişkin olarak
hâlâ kitaplar hakkında düşüncelerimi paylaşma ihtiyacı duyuyorum ve sanal
dünyanın okurlarıyla bu sayfamda paylaşabilme imkanı bulduğum için kendimi mutlu
hissedebiliyorum.
Sanırım bu kitabı yaşadığım sürece
unutamayacağım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder