28 Ocak 2013 Pazartesi

EVLİLİK ŞİRKETİ - BEKİR YILDIZ

29 Ağustos 2012 Çarşamba




"Birbirimizin en çıplak, en yaralı hallerini biliyoruz, bu da aşktır!" bu sözleri bir yerde okumuştum,
kimin söylediğini hatırlayamıyorum fakat...

Sözler aklımda kalmış, çünkü, bir çift için söylenen bu sözler, en azından bana, doğru geliyorlar...
En yaralı hallerimizi biliyorsak, anlayabiliyorsak ve her şeye rağmen sevebiliyorsak, gerçek aşkı
bulmuşuzdur demek...
En son okuduğum kitap, Evlilik Şirketi, bir çiftin, bir karı- kocanın, arasındaki diyalogu ve tarafların kendi özleriyle konuşmalarını konu ediyor.
Kitap, karlı bir gecede, 9. evlilik yıldönümünü geride bırakırken, bir çiftin, daha önce aralarında anlatılmamış ve gizli kalmış ne varsa, karşılıklı,dürüstçe anlatma kararı ile başlıyor.

Gece Yarısı İtirafı gibi; çocukluk, gençlik anılarıyla, düşünülen, fakat hiçbir zaman söylenmeye cesaret edilemeyen , gerçek ama acıtan cümlelerle devam ediyor bu sıra dışı öykü.

Bol konuşmalı hikayeleri her zaman çok sevmişimdir.Eskiden, çoook eskiden okuduğum kitaplarda, diyaloglar için uzun çizgi ( konuşma çizgisi ) kullanılıyordu...Tanımadığım kitapları incelerken, sayfaları karıştırdığımda, çok konuşma çizgili olan romanlar, okumak için,öncelik tercihim olduğunu hatırladım. Gülümsedim son cümlemle birlikte, ama gerçek böyleydi.

Kısa bir roman mı , hikaye mi tam karar veremedim, fakat, Evlilik Şirketi, bir karı koca arasından geçen gece yarısı konuşmadan ibaretti ve sadece 94 sayfa.
Dokuz yıl, iki çocuk ve birbirini hâlâ tanımayan bir karı- koca... Hep bir şeyleri gizleyerek, maskeler arkasında saklanan gerçek yüzlerle geçen dokuz yıl...
"Sen ve Ben... Güzel bir konuşmayı, sonunda tartışmaya götüren iki sözcük. Birlikte bir ömrü paylaşıyoruz, bir türlü biz olamıyoruz nedense!"

Galiba bazı evliliklerin yürümememsinin temel sorunu bu cümlede gizli. İki insanın samimi ve dürüst birliktelik oluşturamaması.

Bekir Yıldız'ın 1970'li yıllarında kaleme almış olduğu kitabı , bugün için de güncelliğini kaybetmemiş gibime geldi. Kadın- erkek ilişkileri içindeki tavırları, ilişkide dürüst olunamamanın, kadın ve erkeğin bastırılmış cinselliklerinin, günümüzde de değişmediğini düşündürttü bana okuduklarım.

Neden Bekir Yıldız hiç anılmıyor, sorusunu sordum kendime ? Yazarımızın ismini daha önce hiç duymadım. Okumasitesi. com'da bir okurun, yorumunu okuduktan sonra, merakım uyandı ve bu küçücük kitabı okumaya karar verdim.Elimdeki nüsha 6. basım, 1977 yılı, Cem Yayınlarına ait.

Yazarımızın üslubunu, hikayenin girişini, gelişimini ve sonunu beğendim.

Hepimiz mutlu beraberlikler arıyoruz, mutluluğa giden yol ise samimi olabilmekten geçtiğini hatırlatıyor Bekir Yıldız.Kendi özümüze bile samimi olabilmek...

"Değil başkasıyla, kendimizle bile iki yüzlü konuştuk çoğu kez."

Zaten en acı yalanlar, kendi kendimizi kandırmaya çalışmaktır.

Bekir Yıldız oldukça karamsar bir tablo çizmiş, evlilik kurumunu, toplumsal dayatması ile kurulmuş , içinde yalanlar, ikiyüzlülükler ve sahtelikler barındıran, kirli bir şirket gibi anlatmış ve bu konuda okurlarını düşünmeye zorlamış.
Yazar evliliği ve içindeki ilişkileri, dürüstlüğü, tek eşliliği, ikiyüzlülükleri, sahtelikleri sorgularken,
Türkiye'nin bazı acı gerçeklerini ortaya koyuyor.
Hikayede okumuş olduğum Kızılırmak sahil kenarında, gençlerin yaşadıkları ilk cinsel tecrübeler hakkında yorum dahi yapamıyorum...Zülfü Livaneli'li, Mutluluk, kitabında ilk kez okumuştum bu tecrübeleri, o kadar çok şaşırmıştım ki gerçek olduklarını kabul edememiştim. Ne yazık ki bu küçücük kitap beni bu kez inandırdı...

Elbette ki genelleme yapmak doğru değildir, uzun yıllar mutlu beraberlikler oluşturan çiftler de mutlaka vardır. Kendilerini hurdalaştırmayan ve birbirlerine karşı dürüst kalmayı beceren çiftler. Yine de azınlık olduklarını sanıyorum.Bu azınlığa girmeyi ve mutlu yuvalar kurmayı başarabilenler şanslı olduklarını düşündüm.
"Sevginin hurdası olmaz” dedi adam. “Hurdalaşan biziz!”."

Bu küçücük kitap ilginçti, hoştu, ben sevdim...

Bekir Yıldız hakkında netten bulduğum kısa biyografik bilgilerini paylaşıyorum ve Yazarımızı saygıyla anıyorum.

1933'te Şanlıurfa'da doğan Yıldız, İstanbul Erkek Sanat Enstitüsü'nü (1950) ve İstanbul Matbaacılık Okulu'nu (1954) bitirdikten sonra dizgi operatörlüğü ve öğretmenlik yaptı. Almanya'ya giderek Heidelberg Matbaa Makineleri Fabrikası'nın montaj bölümünde çalıştı (1962-1966). Yurda döndükten sonra İstanbul'da kurduğu Asya Matbaası'nı işletti (196-1981).

İlk öyküsü 1951'de Tomurcuk adlı çocuk dergisinde yayımlanan Yıldız daha sonra Yeditepe, May, Halkın Dostları, Yeni a, Yazko Edebiyat gibi edebiyat dergilerinde yazdı.

Konularını Urfa ve yöresinden alan öykülerin yer aldığı Reşo Ağa adlı kitabıyla tanındı. Öykülerinde Güneydoğu Anadolu insanının yaşamını, bölgenin töre ve geleneklerini, ağa-köylü ilişkisini, yörede yaygın olan kaçakçılık ve kan davası gibi konuları işledi.

Almanya'daki Türklerin toplumla uyumsuzluğunu iç çatışmalarını konu edindiği Türkler Almanya'da adlı romanı çarpıcı gözlemlere ve eleştirel bir yaklaşıma sahip olması bakımından dikkat çekti.

Ünlü öykü ve roman yazarı Bekir Yıldız 8 Ağustos 1998'da İstanbul'da öldü.


Hamiş : Kitap hakkında, daha fazla bilgi edinmek isteyenler için aşağıda linkini verdiğim yazıda kitabın özetini okuyabilirler. Hikayenin en önemli noktalara değinebiliniş bana göre bu yazısında Can Dündar.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder